BEKLENTİLERİMİZ SONUÇLARI ETKİLEYEBİLİR Mİ?
SADECE PYGMALION ETKISİ VE KENDINİ DOĞRULAYAN KEHANETLERİN GÜCÜ
Kendini doğrulayan kehanetlerle ilgili birçok anekdot aktarılır: örneğin bowling oynamaya giden bir grup genç arasında Matt'in iyi oynayacağını "bildikleri" bir gece Matt çok iyi
oynamıştır, ancak Jack'in ertesi gece oyunda çuvallayacağını "bildiklerinde" Jack hiçbir şey becerememiştir. Ancak... Bu batıl inanışı destekleyecek bir bilimsel kanıt olabilir mi 1963'te San Franciscoda bir ilkokulun müdürü olan Lenore Jacobson bir makalesini okuduktan sonra Harvard'ı psikolog Robert Rosenthal'la görüşmeye gitti. Birlikte çocukların okul başarılarının öğretmenlerin beklentisinden etkilenin etkilenmediğini araştırmaya karar verdiler.
Sınıfta
Oak Okulu dedikleri ve öğretmenlerin her sınıfı hızlı, orta ve yavaş olarak sınıflandırdığı bir devlet okuluna gittiler. Yavaş olarak sınıflandırılan çocuklar arasında daha çok erkek ve Meksikalı çocuklar vardı. Öğretmenler bu sınıflandırmayı her bir çocuğun okuma becerisi ve sınavlardaki performansı üzerinden yapıyordu. Araştırmacılar 350 çocuğu "Harvard Çekimli Edinim Testi" gibi tumturaklı bir isim verdikleri bir test kullanarak sınadılar ve öğretmenlere bunun çocukların "ani çıkış" ve "gelişim" kapasitelerini öngörmekte kullanılan bir değerlendirme olduğunu söylediler. Test aslında sözel beceri ve muhakeme üzerinden IQ'yu ölçen Flanagan Genel Beceri Testi (TOGA) idi. Örneğin bir soruda çocuklara ceket, çiçek, zarf, elma ve bir bardak su resimleri gösteriliyor ve "yenilebilecek olanı"işaretlemeleri isteniyordu.
"Ani çıkış" yapabilecek olanları seçmek
Araştırmacılar, sonuçları öğretmenlere söylemedi ve bunun yerine yavaş, orta ve hızlı çocuklar arasından beşte birini rasgele seçti ve her bir öğretmene sınıflarındaki hangi öğrencinin "Harvard Testi"nde bir sonraki yıl ani çıkış yapacak olarak belirlendiğini ve sınıftaki diğer öğrencilerden daha başarılı olacağını söyledi. Ayrıca öğretmenler bu testten çocuklara ya da ailelerine bahsetmemeleri konusunda uyarıldı.
Sonuçlar:
Bir yıl sonra tüm çocuklara aynı IQ testi yapıldı. Tüm altıncı sınıflar IQ konusunda kayda değer bir gelişim gösterdiler; ortalama artış sekiz puandan fazlaydı. Ancak "ani çıkış yapanlar" akranlarına göre daha yüksek gelişim göstermişti. Geri kalanlardan 3,8 puan yüksek, ortalama 12,2 puan daha fazla almışlardı. Etkinin neredeyse tamamı 1. ve 2. sınıflarda gözlemleniyordu. “Ani çıkış yapanlar"ın yüzde 21'i bu sınıflardaydı ki IQ puanlarını 30 artırmışlardı, diğerlerindeyse bu oran yüzde 5'ti.
Etkinin ilk iki sınıfla sınırlı olması öğretmenlerin daha küçük çocuklar üzerinde daha büyük etkisinin olması ile açıklanabilir. Küçük çocuklar daha kolay şekillendirilebilir. değişim kapasiteleri daha yüksektir ve henüz okulda yerleşik bir tanınırlık kazanmamışlardır.
Farklı sınıflandırmalardaki çocuklar arasında ise anlamlı bir fark yoktu; yani hem yavaş hem de orta olarak sınıflandırılan çocuklar, hızlı olarak sınıflandırılanlar kadar iyi gelişim göstermişlerdi. Kızlar muhakeme testinde erkeklere oranla daha başarılı oldu; ani çıkış yapanlar arasında kızların puan ortalaması diğerlerine oranla 17,9 puan fazlayken, erkekler ortalamanın altında kaldı.
Sonuç:
Rosenthal ve Jacobson, "Pygmalion etkisi" olarak tarif edilen durumu gözlemlemiş oldular. Öğretmenler belli çocukların daha büyük gelişim göstermesini beklediklerinde aynen öyle oluyordu; "kendini doğrulayan kehanet iş başındaydı." Ancak bu etki neden ortaya çıkıyordu? Öğretmenlerin ani çıkış yapanlara karşı daha farklı bir tutum göstermesi, onlarla daha fazla ilgilenmesi veya farkında olmadan çocukları başarıya yönelik cesaretlendirecek şekilde davranmış olmaları ihtimal dahilindedir.
İlginçtir ki bu çalışma, bir gösteri atından esinlenmişti. Zeki Hans olarak bilinen bir at, okuma, heceleme ve basit zihinsel aritmetik işlemlerini yapabilmek konusundaki becerileri ile yirminci yüzyılın başında meşhur olmuştu. Örneğin 3+4 diye sorulduğunda Zeki Hans ayağını yedi kez yere vurarak cevap veriyordu. Psikolog Oskar Pfungst bu durumu incelemiş ve hayvanın yüksek ihtimalle izleyicilerin bilinçdışı tepkileri tarafından yönlendirildiği sonucuna varmıştı. Doğru cevaba vardığında tepkileri değişiyor ve Hans durması gerektiğini anlıyordu.
HANS Hakkında kısa bilgi verecek olursam, Pfungst olayı dikkatle incelediğinde, atın toynağı yere doğru sayıda vurmaya yaklaşınca, soru soranın duruşunda ve yüz ifadesinde gerilim ifade eden küçük değişimler olduğunu fark etti. Tam doğru sayıda toynak vuruşundan sonra bu gergin ifade yerini rahatlamaya bırakıyordu. Böylece Hans'a durması için gereki sinyal veriliyordu. Atların, insanların vücut dilindeki nüansları fark edebildiğini ortaya çıkaran Pfungst, deneylere kendisi üzerinde devam etti. Cevabını bilmediği soruları kendisine yönelten kişilere Hans gibi yere vurarak cevap veren Pfungst, vücut dilindeki ipuçlarına dikkat ederek soruların %90'ını bilebildiğini gördü.
(Hans burnuyla istenen numarayı gösteriyor)
Kaynak:
Pavlov'dan Günümüze Deneylerle Psikoloji Adam Hart-Davis
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1ll%C4%B1_Hans
Besat çıngar
Comments