top of page

Cumhuriyet yolunda, Atatürk'ün izinde


Atatürk


Türk milleti yüzyıllar boyunca kendi egemenliğini kullanmasına engel

rejimlerin acısını çekmiş, nice savaşlar neticesinde mutlak zafere nihayetinde ulaşmıştır. Asırlar boyu süregelen ve varolan aziz Türk milleti, azim ve gayretiyle alnının akıyla çıkmayı ders bilmiştir. Cihan harbinden kurtuluş mücadelesine ulaşan süre zarfında zafer kaçınılmaz olmuştur. Yarım asırdan fazla varlığını sürdüren bir imparatorluğun geride bıraktığı etrafı işgallerle çevrili adeta köşeye sıkışmış olan devleti tüm her şeyden arındırmış, tarihine ilmek ilmek istiklali işlemiştir. Yüzyıllar boyu süregelen monarşik düzene son verip en sonunda ise en uygun idare şeklinin cumhuriyet olduğunu görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında çekilen birçok acının

sonucunda kurulmuştur. Dolayısıyla da kurulması kolay olmamıştır. Bütün geçilen yolların, yapılan fedakârlıkların bilincinde olmak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşamasını sağlamak ise hepimizin görevidir. Bu toprakların üzerinde yaşayan herbir ferdin en büyük vazifesi Cumhuriyet sancağını ellerden bırakmamaktır. Şimdi o halde bizlere ulu Önder tarafından emanet edilen cumhuriyeti kelime, anlam ve kavram bakımından inceleyelim.

CUMHURİYETİN KAVRAMI


Atatürk

Cumhuriyet kelimesini kavram olarak ele aldığımızda çok değişik açıklamaları

verilmektedir. Ancak, cumhuriyet kelimesi dilimize Arapça "cumhur"

kelimesinden gelmektedir. Dolayısıyla Arapça'da "cumhur" kelimesi

halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelir; toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde cumhuriyet, ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet şeklidir.


Kavram olarak baktığımızda ise cumhuriyetten; milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli sü­ reler için seçtiği temsilciler yani vekilleri aracılığı ile kullandığı devlet şekli anlaşılır. Burada demokrasi kavramıyla cumhuriyeti karışürmamak gereki­yor. Şüphesiz bu iki kavram birbiri ile ilgili ve içiçe kavramlar olmakla bir­ likte, birbirinin aynısı değildir. Demokrasinden de halkın kendi kendini yönetmesi anlaşılır. Ancak cumhuriyette esas olan, devlet piramitinin en üs­tünde olan kişinin, yani devlet başkanının seçimle gelmiş olmasıdır. Şimdi Atatürk’ün önderliğinde ulaşılan cumhuriyetin büyüklüğünü ve değerini çok yakın tarihte yaşanan demokratikleşme hareketlerine hep birlikte bakalım.

Bilindiği üzere Fransız İnkılâbı ile birlikte çok uluslu devletlerde siyasî hareketlenmeler yoğunluk kazanmaya başladı. Osmanlı Devleti de bu dalga­lanmalardan nasibini aldı. Zaten çöküş sürecine giren Osmanlı Devleti, Fransız İnkılâbı'nın ihraç ettiği siyasî kavram ve sloganlara sarılarak içinde bulunduğu zor durumdan kurtulma çareleri aramaya başlamıştı. Bu çarele­rin başında mudakiyet yetkilerinin sınırlandırılması geliyordu. Fakat bu sı­nırlamanın nihaî hedefi cumhuriyet değil, "meşruti monarşi" idi. Nitekim, 1808 Sened-i İttifaktan itibaren meşrutî monarşiye doğru bir süreç geliş­ meye başladı. 1839 Tanzimat Fermanı'yla padişah kendi yetkilerini, kendi iradesi ile sınırlayan bir taahhüt içine girdi.

1856 Islahat Fermanı’yla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılması yo­lunda bir adım daha aldı. Nihayet Aralık 1876'da Kanun-i Esasî yani ana­yasa ilân edildi ve arkasından Meclis-i Mebusan açılarak meşrutiyete geçildi. Kısa bir süre sonra meşrutî rejim sekteye uğramışsa da 1908'de meşrutî mo­narşi kurumlaşmaya başladı. Fakat devleti kurtarmaya yönelik bütün bu ge­lişmeler Türk milletini ve arkasından Sevr'e getirmeyi engelleyemedi. Netice olarak şunu söylemek isterim ki; Osmanlı dönemindeki monarşi aleyhindeki siyasî gelişmeler, Türk toplumunun sosyolojik, kültürel ve tarihî özellikleri dikkate alınmadan oluşturulan bir süreç olduğundan, millî birlik ve beraberliğe, millî kimliğe katkı sağlayıcı bir nitelik olarak ortaya koyamayışıdır. Bu dönemdeki Osmanlı düşünürlerinin de devleti kurtarmaya yöne­lik fikirlerinde esas hedef cumhuriyet değil, "meşruti monarşi" olmuştur. Bir grup düşünür, aklı selim insanlar tarafından kurulan bu grup hareketleri sadece devletin bağımsızlığını kazanmasını amaçlamakla birlikte, eski refahı yerine yeniden koyma düşüncesi olmuştur. Fran­sız İnkılabı'nın fikrî ürünü olan ve "istibdat ve baskıya karşı insan kişiliğine değer veren cumhuriyet" ancak Osmanlı devletinin yıkılışı ile birlikte aranı­ lan rejim olmuştur.


Yakup kadri Karaosmanoğluna göre cumhuriyet fikrinin Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuvvetli ortaya atılmasının bilakis asıl sebebi Fransız İhtilalidir. Birinci cihan harbinden sonra Kurtuluş Savaşı yoluna giden süreçte Mustafa Kemal’in sık sık üstüne durduğu bu cumhuriyet kavramı; Amasya genelgesinde, Erzurum ve Sivas kongrelerinde üstüne basılmış ve vurgulanmıştır.


Amasya genelgesinin ilk maddesinde yer alan "Milletin istiklâlini yine mil­letin azmi ve kararı kurtaracaktır" ifadesi demokrasi ve cumhuriyet kavramı açısından bizlerce ileriye dönük mesajlar taşımaktadır. Burada milletin irade­sine verilen önem vurgulanmakta, Erzurum Kongresi'nde 2. maddede "millî iradeyi hakim kılmak esastır" ifadesi yer alırken 8. madde millî iradenin gerekliliği üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Açıkça görüldüğü üzere bu ifadelerde, ileride Osmanlı devletinin varisi olarak kurulacak yeni Türk devletinin rejimini demokrasi esasına dayalı bir sistem yönünde tercih edeceğine dair mesajlar saklıdır. Nitekim Sivas Kon­gresi'nde de bu tür kararlar tekrar edilerek Heyet-i Temsiliye'nin teşekkülü, yukarıda sözünü ettiğim mesajın kararlılığını gösteriyor. Kongre'nin çıkar­dığı gazetenin adının İrade-i Milliye olarak konması bir tesadüf değildir. Aynı gazete Ankara'ya taşındığı vakit Hakimiyet-i Milliye adını alacaktır. Nihayet 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla, kongre kararlarında yer alan demokrasi ve cumhuriyet yönündeki mesajların gerçekleşmesinde önemli bir adım olmuştur. Bu adım Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde is­tikrarlı ve kararlı gelişmeler 29 Ekim 1923'te Cnmhuriyet'in ilânını sağladığı ve arkasından da zaman içerisinde çok geçmeden saltanat ve hilafet kaldırılarak(hilafet; 3 Mart 1924- saltanat; 1 Kasım 1922) ve bununla ilgili müesseseler hakkında yeni tedbirler alınarak demok­ rasi ve lâiklik yönünde Osmanlı'mn son dönemlerinden bu zamana kadar ulaşılamayan, katedilemeyen mesafe, Atatürk'ün önderliğinde başarılı bir şe­kilde katedilmiş olacaktır. Bu yüzden yeni kurulan devletin adının "Türkiye Cumhuriyeti" olarak tesbiti yüksek bir fikriyatın sonucudur. Buradaki "Türk" kavramı ırkî an­lamda asla olmayıp kültürel mânâdadır. Kendini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türk hisseden herkesi içine alan bir kavramdır. Dolayısıyla "millî kimlik" bu kavram etrafında teşekkül etmektedir. Bu imkânı ise bize "Cumhuriyet" vermektedir. Cumhuriyet'in en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı'nın forsu, Türk kavramı etrafında millî birlik ve beraberliğin bir sembolüdür. Atatürk döneminde tesbit edilen forsa 16 Türk devleti özellikle nakşedilmiştir. Burada; Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihte kurulan Türk devletlerinin bir devamı olduğu ve millî kimliğin de bu kültür çizgisinde oluşacağı mesajı sak­lıdır.


Atatürk; “Türk milletininin karakte­ rine en uygun idarenin cumhuriyet olduğunu, 1924'te yapuğı bir konuş­ mada "Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idare­ sidir" diyerek ifade etmiştir, Ancak inkılâplarının en büyüğü şüphesiz, Baülı- ların "hasta adam" dedikleri ve aruk ömrünü tamamlamış bir çınardan yeni bir filiz yeşertmesidir. Bu filiz, hukuk ilkelerine bağlı, çağdaş, demokratik ve lâik Türkiye Cumhuriyeti'dir.” ‘Mustafa Kemal Atatürk’


Atatürk, Cumhuriyetimiz'in bu yönünü 1933'te şu veciz sözleriyle dile getirmiştir; "Az zamanda çok büyük işler yapuk. Bu işlerin en büyüğü temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz." Atatürk


Ülkemizin cumhuriyet yapısı diğer milletler tarafından adeta imrenerek baktıklarını söylememek asla doğru olmaz. 1930’lu yıllarda kadınlara verilen birçoğu haklar ne yazık ki bazı ülkelerde henüz daha yeni verilmeye başlandı yahut daha verilmediğini de açıkça görmekteyiz. Burada devreye ileriye dönüklük girmektedir. Bizler Atatürk’e birçok şey borçluyuz. Ancak bizler onun borcunu ülkemiz için faydalı bir birey olarak yaşamamız sonucunda ve ülkemizin refahı ve ferahı için mücadelemizi günbegün devam ettirmeliyiz.


Bizler yüce Türk milletinin asil fertleri ve ulu önderin evlatlarıyız. Nice yüzyıllara.

‘Türküm, Dinim, cinsim, uludur.’

Minnetle…


Anıl Cür


Kaynakça; Abdurrahman Kutlu, Atatürk, cumhuriyet ve milli kimlik.

Uzman NEŞE ÇETİNOĞLU, CUMHURİYET KAVRAMI VE ATATÜRK’ÜN

CUMHURİYET ANLAYIŞI

Atatürk Araştırma merkezi

TDV, cumhuriyet

428 görüntüleme0 yorum
bottom of page