top of page

GÜÇ, İHTİŞAM VE ZİRVE: 3. MURAD DÖNEMİ OSMANLI

16. yüzyıl hem Türk tarihi hem de dünya tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Öyle ki bu yüzyılda beş büyük Türk devleti birbirinden farklı coğrafyalarda nüfuz sahibi ve güçlerinin zirvesindeydi. Anadolu’da Osmanlı İmparatorluğu, Mısır’da Memlûk Devleti, Hindistan’da Timuroğulları Devleti, İran’da Safevi Devleti, Türkistan’da Özbek Devleti çok geniş coğrafyaları hakimiyetleri altında tutuyordu. Bu yüzyıl birçok açıdan Türklerin altın çağıdır. Bu devletler arasında en güçlü ve uzun ömürlü olanı Osmanlı’dır. Gücünün zirvesinde ve altı yüz yıllık tarihinde sahip olduğu en geniş sınırlara ulaştığı dönem bu yüzyıla denk gelmektedir. Asıl ele alınacak konuya geçmeden sayıların diliyle Osmanlı’nın gücüne bir bakalım. Yavuz Sultan Selim’in öldüğünde devletin Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarına ulaşmış sınırları 6 milyon 557 bin kilometrekare idi. Kanunî’nin vefatında Osmanlı toprakları 14 milyon 892 bin 900 kilometrekareyi bulmuştu. Bu yazının asıl konusu olan 3. Murad’ın saltanatının sonlarına doğru ülke toprakları 19 milyon 902 bin 191 kilometrekareye ulaşmış vaziyetteydi ve Osmanlı’nın aynı anda elinde tuttuğu en geniş sınırlardı. Şimdi de insan sayısı bakımından bir değerlendirme yapalım 1600’lü yıllara doğru dünya nüfusu 540 milyon civarındadır ve bu nüfusun 100 milyonunun Osmanlı toprakları içerisinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu dönem her ne kadar devletin en müthiş zamanları olarak kabul edilse de aynı zamanda çöküşün başlangıcı olarak yine bu dönem gösterilir.


(Sultan 3.Murad)


3. Murad Osmanlı padişahları içerisinde en çok çocuğu olan padişah olma özelliğine sahiptir. Evlatlarının sayısının 100 dolaylarında olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Ancak çocuklarının bir çoğu çok küçük yaşta ölmüş 3. Mehmed dışında en uzun süre hayatta kalan şehzade 17 yaşını görebilmiştir. Öldüğünde 27 kızı ve 20 oğlunun hayatta olduğu tahmin edilmektedir. 3. Murad mücevher ve takıya düşkün, edebiyata, sanata ve tarihe meraklıdır. Bunu yaptırmış olduğu tercümelerden anlamak mümkündür. Osmanlı’nın en ihtişamlı zamanlarının yaşandığı dönem padişahlığı zamanına denk gelse de bu dönem çözülmenin başladığı dönem olarak da kabul edilir. Devlet idaresinde kadınların etkin olmaya başlaması, yöneticilere sirayet eden usulsüz yönetim anlayışı bu dönemde görülmeye başlamıştır. Uzun süren savaşların neticesi olarak enflasyonun hissedilir derecede olması ve hatta belki de debdebeye harcanan para sonraki zamanlarda yaşanmaya devam edecek olan ekonomik bunalımın sebebi olarak gösterilebilir. Şu bir gerçektir ki Sultan Murad öldüğünde yukarıda belirttiğimiz gibi ülke sınırları 19 milyon kilometrekareyi aşmış durumdaydı. Osmanlı sınırları “Atlas Okyanusu’ndan Kafkaslar’a, Habeşistan’dan Tunay’a kadar uzanıyor ve tam 20 eski krallığın arazisini kaplıyordu.” 3. Murad zamanı çöküşün başlangıcının olduğu dönem mi tartışılır ancak en ihtişamlı ve gücün zirveye ulaştığı dönem olduğu açıktır.


Sultan 3. Murad devletin bu en güçlü zamanında Osmanlı tahtına oturmuş, miras aldığı toprakları daha da genişletmiş otuz altı Osmanlı padişahının 12. si, 91. İslam halifesidir. Bu yazıda 3. Murad devrinin siyasi olayları dışında yaşanmış ilklerden ve toplumsal, idari olaylardan bahsetmeye çalışacağız.

En baştan,Şehzade Murad’ın, Sultan Murad olduğu zamandan başlayalım. Kanunî’nin torunu, 2. Selim’in Nurbanu Sultan’dan doğan oğludur.


(Afife Nurbanu Sultan)



3. Murad. 1574 yılında babası 2. Selim’in Topkapı Sarayın’daki hamamda ayağının kayıp düşmesi ve birkaç gün sonra da beyin kanamasından ölmesi üzerine devrin padişahtan sonra en kudretli adamı olan sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve annesi Nurbanu Sultan’ın haber salması üzerine Manisa’dan alelacele yola çıkmış ve olanca hızıyla İstanbul’a ulaşmıştır. Henüz 3. Murad’ı tahta çıkarmadan babası 2. Selim ile alakalı birkaç ilginç noktaya değinelim. 2. Selim öldüğünde 50 yaşındadır ve saltanatı da 8 yıl sürmüştür. Dedesi Yavuz Sultan Selim de 50 yaşında ölmüş ve saltanatı 8 yıl sürmüştür. İkisinin ismimin, hayatta kaldıkları sürülerin ve saltanatlarının süresinin benzerliği ilginç bir tesadüf olmuştur. 2. Selim aynı zamanda İstanbul’da doğup, İstanbul’da ölen, sefere çıkmayan ilk padişah olma özelliğinide taşımaktadır.

3. Murad İstanbul’a ulaştığında önce beş kardeşini boğdurmuş, 5 Ocak 1575 günü Eyüp’te kılıç kuşanıp meşru Osmanlı padişahı olarak tahta oturmuştur.Cülus dağıtılmak üzere her biri 10 bin altınlık 110 kese altın dağıtılmıştır. Saltanatının başlamasıyla birlikte devlet tarihinde bir ilkyaşanıyordu, ulufelerindenmemnun olmayan yeniçeriler ilk defa olarak isyan ediyordu. Yeniçerilerin isyanı istenilen miktarda ulufe dağıtılarak bastırıldı. Ancak bu isyan bundan sonraki tarihlerde tekrar edecek onlarca devlet adamının kellesine ve padişahların saltanatına mâl olacaktır. Kapıkulu isyanına bir örnekte 1589 yılında Beylerbeyi Vakası olarak tarihe geçen bir olay verilebilir, bu defa kapıkulu sipahileri akçenin düşük ayarlı olmasından şikayetçi oluyordu. İsyancılar “Yerine başka padişah buluruz” sloganlarıyla padişahı alenen tehdit etmişler, nitekim beylerbeyi ve defterdarın idamı, veziriazam ve şeyhülislâmın görevlerinden alınması neticesinde isyan bastırılmıştır. Bu durum gösteriyor ki ülke içinde önemli bir enflasyon sorunu vardır. Enflasyon bundan sonraki süreçte de Osmanlı üzerinde etkisini göstermeye devam edecektir.

Yeni padişahı kutlamak içinbirçok yabancı devlet temsilcisi padişah huzuruna çıkarak tebriklerini iletmişlerdir. Fakat İran Şahı Tahmasb’ı temsilen gelen elçi ve kalabalık mahiyeti 250 kişiden oluşuyordu. Ağırlıklarını ise 500 deve taşıyordu. Padişaha 6 çekmece dolusu elmas, zümrüd, yakut, inci gibi kıymetli hediyeler getirmişlerdi. Bu heyet Osmanlıtopraklarına İran'dan gelen son kalabalık heyet olmayacaktır. 1589 yılı sonunda İstanbul’a bin kişilik maiyetiyle İran Şehzadesi Haydar Mirza elçi olarak gelmiştir. 1500 at ve 336 katır ve deve Üsküdar Kervansaray’ına bağlanmıştır. Elçi ve kalabalık maiyetine her gün için 100 koyun, 10 kile şeker, 100 parça balmumu temin edilmiştir.

Bu dönemin kayda değer gelişmelerinden biride filmlerden aşina olduğumuz zenci harem ağaları konusudur.İlk kez zenci Mehmed Ağa’nın Darüssade Ağası yapılmasıyla birlikte harem ağalığı dayeni bir döneme girmiştir.

1579 senesindekudretli,kurt devlet adamı Sokullu Mehmet Paşa,deli olduğu söylenen bir derviş tarafından öldürüldü. Boynu vurulan katil dört parçaya bölünüp bir beygire bağlanarak İstanbul sokaklarında sürüklendi. Paşa’nın uğradığı suikast kimler tarafından düzenlendi bu kesin olarak bilinmemekle birlikte 3. Murad’ın Sokullu Mehmed Paşa’yı tasfiye etmek niyetinde olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Takip eden tarihlerde kuvvetli devlet adamlarından 15 sene kapdan-ı deryalık yapan Kılıç Ali Paşa 80 yaşında ölmüş. Mirasına varis olmadığı için 560 bin altın değerindeki mal varlığı hazineye aktarılmıştır. Kılıç Ali Paşa’nın ölümü üzerinden daha bir sene geçmeden Mimar Sinan 98 yaşında öldü. Yılmaz Öztuna’nın deyimiyle “Kanunî’nin ellerinden tutup yükselttiği dahiler zinciri kopuyor, dağılıyor, yok oluyordu.”


(Şehzade 3.Mehmed’in Sünnet düğünü)


Osmanlı tarihinin en uzun ve en büyük şenliği olarak kabul edilen Şehzade (3.) Mehmed’in sünnet düğünü 40 gün 40 gece değil tam 51 gün devam etti. Birçok yabancı devletlerin hükümdarları davet edildi. Sünnet düğününün düğüncübaşı Rumeli Beylerbeyi, şerbetçibaşı ise Anadolu Beylerbeyi olmuştu. Düğün için hazineden 50 yük akçe çıkarıldı. At meydanında gerçekleşecek olan düğün için Sinan Paşa sarayı kiler olarak tahsis edildi. Beş bin adet kazan, sahan ve tepsi alındı. Düğün boyunca ip cambazlarının gösterileri, köpek ve domuz boğuşmaları, soytarı ve maymun gösterileri, savaş sahnelerinin canlandırılması, binicilik ve nişan gösterileri gibi sayısız etkinlik sergilenmiştir. Osmanlı,Şehzade Mehmed’in dillere destan sünnet düğünden dört yıl sonra bu sefer Sultan Murad’ın kızı Aişe Sultan ve Vezir İbrahim Paşa’nın düğününe sahne olmuştur. Düğünde davetlilere üç bin hilat giydirilmiş, çeşitli gösteri ve eğlencelerin yanında nikah mihri 300 bin altın olarak belirlenmiştir.

1584 yılına gelindiğinde İstanbul’da bir veba salgını başlamış ve birçok can alışmıştır. Veba salgınından dolayı kaç kişinin hayatını kaybettiği belli değildir. Bu salgının ardından bir kez daha veba illeti baş göstermiş ancak 1592 yılındaki salgınetkisi, geçmesi için başvurulan yöntem ve sonuçları açısından kayda değerdir.1592 senesinde veba illetininOsmanlı ülkesine tekrar musallat olmasıyla ok meydanında vebanın geçmesi için dua edilmiştir. Ancak hastalık duanın ardından da bir türlü etkisini yitirmemiş ve daha da can almaya devam etmektedir. Bunun üzerine padişah halkı Alemdağı’na duaya çağırmış hemen hemen tüm İstanbul halkı bu çağrıya kulak verip duaya gitmiştir. Bir gece Alemdağı’ında kalınmış ertesi gün dualar edilip kurbanlar kesilip sofralar kurulmuştur. Kadı sicillerinden aktarıldığı üzere dua öncesinde her günneredeyse 350 kişinin öldüğü İstanbul’da dua sonrası ölümler yarıya düşmüştür. 1593’te Rumelihisarı’ndaki gayrimüslim mahkumların firar olayı vardır ki hem hapishaneden hem de ülkeden kaçışları ilginçtir. Mahkumlar tutuldukları kulenin kubbesini delip çarşafları birbirine ekleyip halat yaparak kaçtılar. Sonrasında ise kaçanlar gayrimüslim evlerinde gizlendiler bir müddet sonra da bir Venedik gemisiyle ülkeden kaçtılar.

1594’ün sonlarına doğru Sultan Murad’ın ölümcül hastalığa yakalandığı sarayın gizli tutma çabalarına rağmen kulaktan kulağa fısıldanmaya başladı. 1595 yılının hemen başında ölümü gerçekleşti. Hastalığının ne olduğuna dair çeşitli kayıtlar mevcuttur. Ancak ölümüne mesane hastalığının sebep olduğu konusunda kaynaklar ittifak etmişlerdir. 48 yaşında yirmi yıllık saltanatının ardından bir Sultan Murad geçmiştir tarihten. Yerine oğlu Şehzade Mehmed Osmanlı’nın yeni padişahı olacaktır.


Kaynakça:

Bekir Kütükoğlu, İslam Ansiklopedisi

Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları

Necdet Sevinç, Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü

Yılmaz Öztuna, Osmanlı Tarihi 1

Resimler:

bottom of page