top of page
Yazarın fotoğrafıAnıl Cür

Harem

Harem aslı Akkadca ‘örtmek, gizlemek, başkalarından esirgemek’ anlamına gelir. Arapça da ise ‘korunan, mukaddes ve muhterem olan yer’ anlamına gelir.

Konak ve saraylarda iç avluya bakacak şekilde planlanan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmayıp, rahatça gündelik işlerini sürdürdükleri yere verilen isimdir. Bir örnek verecek olursak; Balkanlarda yaşayan Türkler evlerinin camlarını asla yola ve sokağa doğru yapmazlar hatta avluda uzunca örülü duvar vardı. Mahremiyet söz konusuydu. Mekke, Medine, Kudüs gibi ibadet ve kutsal mekanlara da ‘harem’ denir.



- Manisa bulunan bu ev 18.yy ait birer Osmanlı mimarisinin izlerini taşımaktadır. Görüldüğü üzere avlusunda örülü yüksek örülü duvarlar ile mahremiyet gizli tutulmuştur.

Osmanlı’da Harem Kurumu- Harem-i Hümayun

Osmanlı devletinde harem, hayatı kuruluştan beri süregelmiş lakin teşkilatlandırılması II. Mehmed döneminde gerçekleşmiştir. Harem, Osmanlı padişahının annesi, kız kardeşi, cariyeleri ve bunlara hizmette bulunan kişilerin sarayın gizli, muhterem olan alanda ki yaşam alanına verilen sarayın içinden bir kurumdur. Burada en alt kademe ‘cariyelik’, son mertebe ise ustalık yani ‘Hasekilik’ ama şu unutulmamalıdır ki ‘valide sultanlık’ hariçtir. Harem lakin de ki yükselme Enderun’da var olan terfi sistemine benzemektedir. Harem genel tabiriyle saray ve devlet hizmetinde bulunacak kadınların yetiştirilmesini sağlayan birer eğitim kurumudur. Harem teşkilatında cariyelerin ulaşabileceği en yüksek mertebe ‘ustalıktı’. İlk çocuk veren padişahın gözdesi (ikbali) olurlardı. Valide ve Haseki sultan haremin en yetkili kişileridir. Padişahların; haseki, ikbal ve cariyelerden doğan erkek çocuklarına şehzade denilirdi. Lakin II. Murad devrimine kadar çoğunlukla ‘çelebi’ kavramı kullanılırdı. Osmanlı hareminde hadımlar ikiye ayrılırdı; ak hadım ağalar ve kara hadım ağa idi. Harem Osmanlı’da herkesin giremediği bir ortamdı. Harem-i Hümayun, Enderun (saray erkek hizmetçi okulu) ile paralel izler taşımaktaydı.







Harem ağası tasviri (Elbise-i Atîka-ı Osmâniyye, İÜ Ktp., TY, nr. 9362)













Kethüdâkadınefendi tasviri

(Elbise-i Atîka-ı Osmâniyye, İÜ Ktp., TY, nr. 9362)














Haremde iki kadını tasvir eden bir minyatür (Abdullah-ı Buhârî Albümü, İÜ Ktp., TY, nr. 9364)










‘İstanbul’un fethinden önceki Edirne sarayının haremiyle ilgili elde bilgi bulunmadığı gibi fetihten hemen sonra bugünkü Beyazıt’ta inşa edilen Eski Saray’ın haremi hakkında da fazla bir şey bilinmemekte, ancak kaynaklardan, daha sonra padişahların Topkapı Sarayı’ndan zaman zaman Eski Saray’a gidip buradaki harem mensuplarını ziyaret ettikleri öğrenilmektedir.’




Edirne Sarayı’nın Harem kısmında, Şahvâr havuzunun kenarındaki kasırların XX. yüzyıl başında Rifat Osman tarafından yapılan resmi.


Harem münasebetiyle isminden çok söz ettiren padişah III. Murad’dır. Padişahlık döneminde birçok yeni bina ilave edilmiştir. I. Ahmed döneminde harem hayatı bozulmaya ve yozlaşmaya başlamıştır. II. Mahmud’un padişahlığının son zamanlarından itibaren haremdışarı açılmaya başlamış, ferace ve çarşaf giyinerek bazı mesire yerlerine gezintiler yapmıştır.




Sultan Mehmed Reşad, Bulgar kralı ve kraliçesine verdiği ziyafette baş kadınefendisini törende bulundurmuştu. (Uluçay, Harem II, s.15)

Harem, sarayda kadın hizmetçilerin eğitim aldığı bir alandı. Hareme alınan hizmetçilerin sadece Gürcü ve Çerkes cariyelerin alınması kuralı son Osmanlı padişahı Vahdettin’e kadar sürdü. Sultan Vahdettin çağın değişmesiyle beraber haremi dağıtma kararı aldı ve dağıtıldı.

Devletin kuruluş zamanından beri var olup II. Mehmed zamanında teşkilatlandırılmış, Vahdettin ile son bulmuştur.


Kaynakça;

Görsel kaynak;

Comments


bottom of page