top of page
Yazarın fotoğrafıAnıl Cür

Hayatın Gerçekleri ve Bir Anneye Veda: Bir Düşünürler Dergisi Yazarı Anlatıyor


Öncelikle saygı ve sevgilerle sayın Düşünürler Dergisi okurları…


Bugün ne yazık ki ne tarih yazısı, gezi yazısı yahut bir deneme yazısı ile karşınızda değilim, bunun için ayrıyeten sizlerin affınıza sığınıyorum. Bugün sizlerle yaşantımdan birer kesit hatta bizzat şahit ve müdahil olduğum hayatın maalesef ki gerçeklerini sizlerin önüne sunacağım. İçinde var olduğumuz hayatın birer meyvesi olan acı ve tatlı durumlar vardır. İnsanoğlu çoğunlukla tatlı olanı hayatında tutmak ister, ağlamak ve hüzün hep geri planda kalmasını temenni eder. Maalesef ki hayatın cilvesinin yapı taşında olduğu için hüzün ve keder hep iç içedir. Hayal kurmak diye bir terim yahut sizler söyleyin olmasını istediği durumlar vardır. Onlar insanı ayakta tutan mihenk taşıdır. Hayal kurmak aslında insanoğlunun aklı çerçevesinde yaşamak istediği bir uçsuz bucaksız evrendir. Bu hayatın düzenine baş kaldırması, kendiliğinden olan durumlar neticesinde onları kendi kontrolüne almak istemesidir. İnsanoğlu sitemkar ve isyan doludur. İnandığımız din neticesinde bu evrende asıl var oluşumuzun sebebi sınav içinde bulunduğumuzun göstergesidir. Nefes aldığımız müddetçe yaşantımızda iyi şeyler ve hatta bizim istemediğimiz şeyler de muhakkak olacaktır. Bu dünyanın nizamı böyle cereyan edecektir.


Hayal kurmaktan bahsetmiştim ya sizlere işte hayal kurmak aslında, su akmayan bir çeşmenin musluğu gibidir. Çeşmenin varlığından eminsin lakin susamışsın ve su asla akmıyor. Hayal kurmakta bizzat öyledir, zihninde yatanı yaşamak istersin lakin sana vaat edilen gerçekleri yaşamaya mecbursun. İnsanoğlu hayaller kurar, yaşamasını istediğini tüm her şeyin gerçek olmasını ister lakin kader suratına sert bir tokat gibi vurmaktan kaçınmaz. İnsanoğlu binlerce hayal kursa dahi, ona vaat edileni yaşamaya ve yaşatmaya mecburdur. Şimdi bunları bize neden atfettin diyecek olursanız ben hayal kurmayı seven, zihnimde yaşattığım hayalin gerçek olma ihtimali düşük olsa dahi onun verdiği hazdan mutluluk duyuyordum. İçimde bulunduğum yaşıma kadar kendimi dış dünyaya kapatan, tüm her şeyimi içimde yaşayıp ve öldüren bir birey oldum. Dipnot geçmek isterim; eğer bir derdiniz ve içiniz içinize sığmadığı anlar olurda biriyle paylaşmak isterseniz paylaşacağınız ilk ve son seçeneğiniz asla insan olmasın[*]. İnsanoğluna asla dert anlatılmaz[*] olur da anlatırsanız zaman geçtikten sonra aynı acı üzerinden onlar tarafından sınanacak ve pişman olacaksınız[*]. Gidin sokaktaki bir kediye, köpeğe ya da denizin sert ve hırçın dalgalarına anlatın ama asla insanoğluyla paylaşmayın[*]. Şunu da eklemek istiyorum; dışarıda birisini gördüğünüzde ona acıdığınızda muhakkak ki bu durumun bir benzeri size tecelli edecektir[*].


[*] Kişisel deneyim görüşüdür ve kişiden kişiye değişebilir

Girizgahımı yaptığıma göre asıl arzuhalime dönebilirim…


Çanakkale’de yaşadığım son günlerimin zamanının içindeydim. Öğretmenlik mesleği için orada bulunuyordum. Ziyaret için aile evime Silivri’ye dönmüştüm. Annem rahatsızdı neredeyse her gün hastaneye gidiyor hastalığının teşhisi için uğraşıyorduk. Tam Çanakkale’ye gideceğim gün annemin MR sonuçlarını öğrenmek için onunla birlikte hastaneye ben gitmiştim. Yeşil eşarbını bağlamış, dünyanın en güzel annesi gibi doktorun kapısının önünde oturuyordu. Ben ayakta duruyordum. Arada ona şaklabanlık yapmayı da asla ihmal etmiyordum. Onun yüzünde tebessüm gördükçe içimin kurak yerlerine birer çağlayan sular oluşuyor gibiydi.


Doktorun odasına girdik. Doktor anneme beyninde bir kitle olduğunu ve tedaviye başlanacağını söyledi. Annemin yanında bu içinde olduğumuz durumu ona söylememek ve onun duymaması için beni kapıda beklemesini rica etti. Annemi dışarıya çıkardı ve benim içerde kalmamı istedi. O an başımın tepesinden sıcak sular dökülür gibi oldu. İçimden lütfen düşündüğüm şeyler asla olmasın diye yalvarıyordum. Bedenimi yakıp kavuran bir sıcaklık basmaya başladı. Doktora odaklanarak yüzüm asla ondan çevirmedim ve pür dikkat ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordum. Zihnimden gerçek olmasını istemediğim kelimeler bizzat doktorun ağzından teker teker döküldü. Annemin kafa gölgesinin ‘Talamus’ adı verilen bölgesinde ‘malign’ adlı tümör olduğunu söyledi. Türünü tam MR de göremediği için araştırma yahut üniversite hastanelerinde beyin biyopsisi yapılmasını söyledi. Yılların doktoru olduğu için kitlenin türünü söyledi ama tam emin olmadığını da bana belirtmişti. Kitle bizlerin yeme, tat alma, nefes alma bölgesinin olduğu bölgedeydi. Bazı durumların doğacağını da belirtmişti. Annemin sol kolunda hareketsizlik ve yüzünün sol çevresinde karıncalanma başlamıştı. Bu durumların artacağını ve başka şeylerin de olacağını söylemişti. Beni en çok çaresiz bırakan cümle şuydu annenizin 6 ya da 8 aylık ömrünün kaldığını söyledi. Daha bir şey duymamak için müsaade isteyip odadan ayrıldım. Bu cümlelerden sonra bütün vücut organlarım fonksiyonlarını yitirdi adeta, ateş yüzüme sıçradı, ayaklarım tutmaz oldu.


Annemin yanına gittim ondan izin isteyerek dışarı çıkıp hemen geleceğim dedim. Can havliyle kendimi dışarı attıktan sonra ağlayarak içimi boşaltmaya rahatlamaya çalıştım. Hayatta birçok şeylere şahit oldum ama daha ötesi de varmış bunu da bizzat kendim gördüm. Dünyanın yıkılmasına tek cümle dahi yetermiş bunu iliklerime kadar hissettim. Hemen eczaneye giderek annemin ilaçlarını aldım. Yanına girmeden yüzüme su vurdum ağladığımı anlamasın diye. Gittiğimde yüzüne öpücük kondurduktan eve gittik. Ne yapacağım nasıl olacak diye düşünür oldum. Çanakkale’ye gitmeyi bir süre erteledim. Hemen annem için bir randevu alarak Bakırköy’de bulunan Mazhar Osman beyin ve sinir cerrahisi hastanesine randevu aldım. Bir hafta sonrasına randevu bulabildim. O süre zarfı boyunca evde kalmıştım. Anneme daha çok bakıyor biriktirebildiğim kadar anı biriktirmeye çalışıyordum. Şu da var ki gün geçtikçe annemde bazı durumlar olmaya başlamıştı. Sol kol ve sol bacak bölgesi yavaş yavaş hareketsiz olmaya başlamıştı. Bu durum karşısında kendimi çok çaresiz hissetmeye hala devam ettim. Doktorun dedikleri harfiyen oluyordu. Etmediğim dualar, gücümün yettiği her şeyi yapmaya çalıştım. Sonunda randevu günü geldi. Beyin MR’ı ve tomografi çekildikten sonra hastaneye yatışımız başladı. Yaklaşık on beş güne yakın hastanede bulunduk. Gerekli tedaviler ve ilaçlar doktor kontrolünde verilmeye başlandı. Annem gün geçtikçe zayıflamaya ve sol tarafını hiç kullanamaz hale gelmeye başladı. Elimden geldiğince içinde bulunduğumuz durumu onun paylaşmamaya çalışıyordum. İstediği her şeyi yapmaya çalışıyordum. Ona televizyon açıyor birlikte izliyorduk. Hastaneye döner dahi söylemiştik bir güzel yemiştik onu.


Hastanede sadece bir kişi refakatçi olarak kalabiliyordu. Kardeşim içeride annemin yanında duruyor ben ise dışarıda vakit geçiriyordum. Gece olduğunda bir hastanenin aciline giriş yapıyor bedenimi ısıtıp geri dışarı çıkıyordum. Mevsim yaz olmasına rağmen geceleri öyle serin oluyordu ki bankta yatarken üstüme kıra yağmıştı. Kardeşimle bu şekilde sıralı olmakla hastanede günümüzü geçirdik. Annem kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayamadığı için iki kişi yanında olmalıydı ve buna hastane izin vermediği için birimiz dışarıda kalmaya mecburduk. Gel zaman git zaman hastanede birçok durum ile karşılaştım. O insanları ve yaşadıkları durumları gördükçe bu zamana kadar üzüldüğüm şeyler için kendime çok söylendim. Benim ki de dert mi ya dedim bunlar karşısında. He insan tanıdıkça, tanıdığım insanın içinde bulunduğunu gördükçe kendime kızgınlığım arttıkça arttı. Birçok abi, abla, tonton teyze ve tonton amca tanıdım. Gücüm yettiğince ihtiyaçlarını görmeye çalıştım. Sohbet ettim, güldürdüm, teselli verdim, güçlü olmasını sağlayacak her şeyi yapmaya çalıştım.


Biyopsi günü geldi çattı. Annem saat 10.00’da ameliyata girdi. Dışarıda kardeşimle bir kaldırım taşına çöktüm. Hem dua ediyor hem de ağlıyordum. Kitle beyinde olduğu için bazı durumların yaşanmasından korkuyordum. Şunu belirtmek isterim hastanede edilen dualar asla bir cami içerisinde edilmemiştir. Bir buçuk süren ameliyat sonrasında annem servise alındı. Kitlenin bir parçası alınmış ve o parçayı bize vererek Çapa’ya patolojiye götürmemizi söylediler. Hastaneye parçayı teslim ettim ve bir aya yakın zamanda sonuçlarının çıkacağını belirttiler. Annemin yanına geri döndüm ve birkaç gün sonra hastaneden taburculuğumuzu verdiler. Patoloji sonucunun gelmesini beklemeye başladık. Hep iyi huylu olsun diye dua ederek günlerimi geçirdim. Annemde gün geçtikçe yatağa bağımlı hale geldi. Düşünsenize evin içinde koşturan, sizler için yemek yapan, temizlik yapan, beraber yediğiniz içtiğiniz kadın yatakta hareket t edemiyor, siz verince yiyor içiyordu. O zamanlar çok ölmeyi istedim ama anneme baktıkça onun için mücadelemi sürdüreceğime söz verdim. Nihayet patoloji sonucu çıktı ve Silivri’deki doktor yanılmamış. Türü kötü huyluydu ve riskli bölgede olduğunu öğrendik. Eğer ameliyat edersek masada kalma durumu olduğunu da öğrendik. Hemen tedaviye başlanması gerektiği için çözüm yolları ararken. Radyoterapi ile tedaviye devam ettik. Mazhar Osman’da radyasyon onkolojisi olmadığı için Başakşehir Çam Sakura Şehir hastanesine girişimizi yaptıktan sonra, gerekli MR ve pet yapıldıktan sonra tedaviye başladık. Yaklaşık 30 gün sürecek bir seans belirlendi. Her hafta içi boyunca tedaviye hastaneye gittik geldik. Altı hafta süren tedavi sonrası radyoterapi tedavimiz bitti. Kemoterapiye başlayacaktık lakin bu hemen olamazdı aradan zaman geçmesi gerekirdi. Yaklaşık bir ay sürecekti. Bu süre zarfında annemde sarılık ve karaciğer enzim değerleri yükselmeye başladı hemen yoğun bakım yatışı istendi ve yoğun bakım servisine alındı. Sadece pazartesi ve Perşembe günleri ziyaret günleri vardı. Hastanenin yanından asla ayrılmıyor ihtiyaç olursa diye avare gibi hastane etrafında dolaşıyordum. Yaklaşık dört gün yoğun bakım ve altı gün de serviste yattık. Daha sonrasında enzimler normal seviyelere geldiğinde taburcu olduk. Kemoterapiye başlamamız gerekiyordu onun için öncelik MR’dı. Onu çekilmek için tekrar Çam Sakura Şehir hastanesine gittik. Mr çekildikten sonra acile kontrol için giriş yaptık. Annem yemek yemeyi ve konuşmayı kesmişti. Bu şikayetlerle acile girdik. Hemen gerekli tedavi ve kan alımları yapıldı. Yoğun bakıma yatışımız oldu. Bulunduğumuz hastanede gerekli yer olmadığı için. Sevkimiz yapıldı. Bahçelievler’de bir hastanede yoğun bakım sürecimiz başladı. Ambulans gelerek hastaneye doğru gittik. O siren çaldıkça içim tuhaf oluyor, ağlamak istiyordum ağlayamıyordum. O tarihi unutmadım 30 Ekim günüydü, yatışımız oldu. Yaklaşık otuz gün boyunca annem yoğun bakımda yattı. Her gün hastaneye gelirken morg kısmını görüyordum. Ağlayan insanlar, kiminin anneleri, kiminin babaları vefat etmişti. Her gelişim de Allahım orada olmak, o anı yaşamak istemiyorum diye her duamda içimden hep geçirdim. Lakin hayat çok acımasızdı. 25 Kasım 2023 günü saat 09:50 de tanımadığım bir numara beni arayarak annenizin kalbi durdu, başınız sağ olsun diyerek telefonu kapattı. O günden itibaren yaşama sevincim, umutlarım, hayallerim yok oldu gitti. En sevdiğim insanı toprağa verdim. Bu geçen zaman neticesinde birçok insanla tanıştım, dostluklar edindim. Onların acısını kendi acım gibi hissettim ve yaşadım. Ben annemden böyle görmüştüm. Hayal kurmak dedim ya size işte ben hayal kurmaktan, geleceğe dair plan yapmaktan vazgeçtim. Beni hayatta en çok seven kadını bir beyaz kefene sararak gördüm. Bir kez daha hayatın sillesini misliyle yedim. Ne çok hayalim ve planlarım vardı annemle birlikte, yapamadım. Minnoşumun gücü yetmedi. O günden sonra onun istediği gibi bir evlat olmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Onun bana geride bıraktığı kedilerini ve köpeklerini onun baktığı gibi bakıyor, insan olmak için elimden geleni yapıyorum. İnsanın annesi öldükten sonra her şey boşmuş ona şahit oldum. Sizlerden ricam annenizin kıymetini bilin. Anne gibi yar asla bulunmaz. Keşke elimden daha fazlası gelseydi ama maalesef gelemedi. Mekanı cennet olsun…


Sizlere tavsiyem o dur ki; hayatta birçok acılar var. En ufak şeye dahi üzülmemeye çalışın, belki birileri küçük acıyı yaşamak için dua bile ediyor olabilir. Geçen gününüzün tadını çıkarın. Bunları size neden söyledim diyecek olursanız acımı bir nebze de olsa hafifletirim düşüncesiyle yazdım. Güçlü ve mutlu kalın…

Her şey için teşekkür ederim, Düşünürler Ailesi okurları, kucak dolusu sevgiler her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız.

Son Yazılar

Hepsini Gör

A.

Comments


bottom of page