top of page

Osmanlı Devletinde “Kadın Statüsü”




Osmanlı devletinde kadının rolü kültürel ve dinsel birçok nedenden dolayı sınırlı kalmıştır. Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde eski Türk gelenekleri hayat bulsa da, toplumda ve devlette Arap/İslam kültürü ve hukuku durumu söz konusuydu. Bu durum Tanzimat dönemine kadar böyle devam etmiştir. Tanzimat dönemiyle birlikte kadın-erkek eşitliği kağıt üzerinde sağlanmış olsa da uygulama da bir hayli geri kalmıştır. Osmanlı hukuk sisteminde Hanefi mezhebine göre birçok kararlar alınmıştır. Tarihler boyunca, Türklerin kurduğu bütün devletlerde kadın önemli bir konuma sahip olma durumu söz konusuydu. Devletin İslamiyeti kabulüyle ortaya çıkan birtakım farklılıklar kadının yaşantısına yansımıştır. Bu durum şöyle ki; onu hor gören tutumlar değil bilakis onu şerefli ve değerli bir varlık olarak gören durumlardır. Harem; namahrem, gizli tutulan yer anlamına gelmektedir. Bu durum neticesinde II. Murad zamanında harem kurulmuştur (1421-1451). Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise ‘mahrem bir nesene’ halini almıştır (1520-1566). Kadınlar mahrem bir nedene olarak görüldükten sonra hayattan soyutlandırılmıştır. Osmanlı devletinde oluşan bu algı kadının hayatta etkin rol oynamasına, ön olanda olmasına ve mahremi olmayan birisiyle konuşması boş karşılaşılmamıştır. Osmanlı dönemine ait kaynaklara bakıldığında kadının haklarını koruyan evlilik sözleşmeleri de yapıldığı görülür. Mahkemeler erkekler gibi kadınlara da serbest olmuştur. Osmanlı toplumunda kadınlar için getirilen bazı kısıtlamalar eğitim alanında söz konusu olmamıştır. Osmanlı devletinde kadının algılanışı halk ile saray arasındaki yönetim ilişkilerine göre farklılık göstermektedir. Sarayda (harem) bulunan kadınlar farklı kökenlerden ve inançlardan gelen kadınlardı. Sahip oldukları inanışlarla birlikte sarayın onlara sunduğu duyul ve inanışlarıyla pekiştiriyorlardı. Bu sebeple halk kadınının sahip olduğu duygudan çok farklı benimseyişe sahip oluyorlardı. Halk kadınını ötekileştirilip ikinci plana atılırken, saray da(harem) ‘Valide Sultan) önemli güç ve konuma ulaşıyordu. Halk kadını üretici konumundayken saray kadını tüketici konumuna ulaşmaktaydı. Bunun yanısıra saray kadını eğitim-öğretim alma hakkına sahipti. İslamiyetin kabulünden sonra, Türk toplum yaşamına sokulan çok eşlilik kavramı yaygın olarak görülmemiş, genellikle ise tek eşlilikten yana durulmuştur. Bunun yanısıra üzerine kuma getirilen kadınlara eşlerini boşama hakkı verilmiştir. Nikah meselesi islam hukukuna bakıldığında çoğunlukla boşama hakkı erkek bireyin elindedir, ama nikah akdi gerçekleşmeden kadına da yetki verirse kadında boşama hakkına sahipti. III. Osman döneminde kadınların sokağa süslü bir şekilde çıkmaları yasaklanmıştır(1754-1757). Tanzimat dönemi Osmanlı devletinde kadınların sahip olduğu haklara karşı çıkıp reformlar sunan Jön Türkler olmuştur. Onlar kadınların topumda ki öneminden bahsetmişlerdir. Tüm bu neticeler sonucunda kadının önemi anlaşılmış, lakin uygulama faslı genellikle büyük şehirlerle sınırlı kalmıştır. 18. Yüzyılın ikinci yarısında ebe mektepleri açılmış, İstanbul’da İnas sanayi-i Nefise Mektebi ve Dar-ül Malumat gibi okullar açılmıştır. Osmanlı’da kadınların ilk meslekleri ebelik ve öğretmenlik olmuştur. Dar-ul Malumat; kadın öğretmen okulu. 1854 yılına gelindiğinde kölelik ve cariyelik kaldırılmış, kadınların alınıp satılması yasaklanmıştır. Her ne kadar kadın sosyal hayatta çok fazla etkin ve aktif rol oynamaya da ben Osmanlı devletinde ve toplumunda kadının her zaman gözetilmiş ve saygınlıkları korunmuştur. Önler bizzat devletin mihenk taşı olarak görülmüştür. Kadınlar devletin bekasını ve devamını sağlayacak nesli yetiştiren anneler olarak görülmüştür.


Kaynakça;

Ahmet Yılmaz,Osmanlı’dan Cumhuriyete Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi.

Vesile Şemşek, Osmanlı Döneminde Kadının Yeri Üzerine

Görsel:


Yazı ile ilgili geri dönüş: Anıl Cür

Site iletişim: www.dusunurlerdergisi.com

bottom of page