top of page

TOPYEKÛN HARP: TEKALİF-İ MİLLİYE


TEKAKİF-İ MİLLİYE

Osmanlı Devleti çok yorgun ve bitkin düşmüştü. Çok uzun zamandır harp ediyordu. Trablusgarp’ta mermiyi namluya sürüpte tetiğe bastığında sene 1911’di. Daha teri soğumadan Balkanlar yanıp tutuşmaya başladı. Derken cihan harbi patlak verdi 1914’te, dört koca sene sürdü cihan harbi. Bitip tükenmek bilmeyen savaşlar Ahmetlerin, Mehmetlerin, Alilerin kanıyla kara toprağın rengini kızıla çalar hale getirmişti.



Osmanlı Devleti cihan harbinin kaybedenleriyle aynı safı paylaşıyordu. Nitekim bunun sonucunda galip gelenler ile mağlup Osmanlı Devleti arasında 30 Ekim 1918’de imza edilen Mondros Mütarekesi bir ateşkesten çok idam fermanını andırıyordu. Mütareke şartları gereğince:

  • Çanakkale ve İstanbul boğaları müttefikler tarafından işgal ediliyor, sınır ve iç güvenliği dışında Türk ordusunun terhis edilip elindeki silah ve cephane müttefiklere teslim ediliyordu.

  • Türk kara sularında polis hizmeti görecek küçük gemiler hariç donanmanın tamamı müttefiklere teslim ediliyordu.

  • Telgraf ve haberleşmenin müttefiklerce kontrolü yine müttefiklerin elindeydi.

  • Müttefiklerin emniyetini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik bölgenin işgali meşrulaşıyordu.

  • Altı doğu vilayetinde herhangi bir karışıklık çıkması halinde müttefikler buraları işgal etme hakkına sahip oluyorlardı.

  • Bütün demir yollarına müttefik subayların yerleşmesi bir başka mütareke dayatmasıydı.


Mütarekenin Osmanlı Devleti’ni karşı karşıya bıraktığı şartlar bu şekildeydi. Mütareke maddelerinde de görüleceği üzere bu bir ateşkesten öte Osmanlı’nın derisinin canlı canlı yüzülmesi manasını taşımaktaydı. Mütareke sonunda kaybedilişin tüm faturası İttihat ve Terakki’ye kesiliyordu. Sanki Çanakkale’de destan yazan Medine’yi aylarca savunan onlar değilmiş gibi kurulan divanlarda savaş müddetince alınan kararların hepsi bir suç halini alıp ittihatçıların üzerine yıkılıyordu.


çanakkale savaşı

Bu maksatla müttefiklerin gazabından olabildiğince az etkilenmek gayesi güdülüyordu. Boğazlıyan kaymakamı Mehmet Kemal’in idamı bundan başka bir şey için değildi. Padişah ve Damat Ferit İngilizlerin himmetinden medet umuyordu. Nitekim 1919 senesinde İstanbul’da kurulan İngiliz Muhipleri cemiyetine üye de olmuşlardı. Padişah ve kurulan hükümetler galip işgal kuvvetlerinin huzurunu kaçırmamak ve mütareke şartlarının kusursuz tesisi için olanca gücüyle çalışırken halk hükümetten aksi duygular besliyor işgale karşı direnişi mubah görüyordu. Bu duygular önce yerel direniş örgütleri ve işgalleri protesto eden miting ve cemiyetleri meydana getirecekti. Anadolu’da bunlar olurken bağımsızlık meşalesi Samsun’da Mustafa Kemal’in elinde kara bulutları dağıtacak ışık olmaya başlamıştı. Birbirinden bağımsız direniş kuvvetleri ve cemiyetleri tek bir çatı altında birleşip düzenli orduyu oluşturacaktı. İşgal altındaki meclisin vekilleri Ankara’da milletin kalbinin yeniden umutla atacağı yer olacak olan şehirde eski İttihat ve Terakki kulüp binası olan yapıda yeni meclisi vücuda getirecekti. Mustafa Kemal liderliğindeki vekiller ve halk gözünü karartmış, dillerinde yalnız tek bir parola ile işe koyulmuşlardı. YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM.


Düzenli ordu Yunan kuvvetleri ile ilk muharebesini 6 Ocak 1921’de Birinci İnönü Muharebesi ile yapmış ve galip gelen Türk tarafı olmuştu. 23 Mart – 1 Nisan tarihleri arasında Yunan kuvvetleri tekrar hücuma geçmiş fakat Türk savunmasını geçmeyi yine başaramamıştı. İnönü Muharebelerinin ardından 10 Temmuz 1921’de tekrar hücuma geçen Yunan kuvvetleri bu sefer Türk ordusunun direnişini kırmayı başarmış ve Kütahya, Eskişehir, Afyon düşman hâkimiyetine geçmiştir. Mecliste alınan karar neticesinde Türk ordusunun daha fazla kırılmaması için odunun Sakarya nehrinin doğusuna çekilmesi kararlaştırılmıştır. Kaybedilen Kütahya-Eskişehir muharebesi Anadolu’nun kalbi vazifesi gören Ankara’yı da tehlikeye düşürmüştür. Mecliste hararetli tartışmaların ardı arkası kesilmiyor meclisin Kayseri’ye taşınması dahi ciddi ciddi düşünülenler arasında yer alıyordu. Türk meclisinde mağlubiyetin nedenleri ve Ankara’nın düştüğü tehlike tartışılırken Yunan tarafı alınan galibiyetin de etkisiyle topladığı savaş divanında hiç vakit kaybetmeden Ankara üzerine harekete geçilmesi kararına varıyordu.


Atatürk

Türk ordusunun savaş gücünün azaldığı mecliste konuşulanlar arasındaydı. Bu tartışmaların yoğunca yaşandığı sıralarda 5 Ağustos’ta meclisteki oybirliği ile Mustafa Kemal’e üç aylık süre ile Başkomutanlık veriliyordu. Mustafa Kemal Türk ordusunun Yunan kuvvetleri karşısında aldığı mağlubiyetin sebebinin savaş kabiliyetinin karşısındaki düşmana nazaran daha az olması değil zaten az olan imkanlarının yok ile eşdeğer hale geldiğinden kaynaklandığını biliyordu. Nitekim Başkomutan görevi başında aldığı ilk karar ordunun eksiklerinin giderilmesi yönünde olacaktır. Fakat mali bütçe buna uygun değildir. Mücadeleye ilk başladığı günden beri az olan ile değil yok olan ile bir şeyler yapılmaya çalışıyordu. Rakamlar mali durumun ne vaziyette olduğunu gözler önüne sermektedir. 1921 yılı mecliste yapılan bütçe görüşmelerinde ortaya çıkan durum şu şekildedir gelir elli sekiz milyon lira ve gider yüz sekiz milyon liradır. Yeni bir çözüm bulunmalı ve orduya nefes aldıracak taze kan bulunmalıdır. Bulunan çözüm bağımsızlık adımının ilk atıldığı gün ilham alınan kuvvet olan halktı. 7-8 Ağustos 1921 tarihinde alınan kararla on maddeden oluşan Tekakif-i Milliye ( Ulusal yükümlülükler) Emirleri yayımlandı.


Bu emirler Anadolu insanının en küçüğünden en yaşlısına her bir vatandaşının verilen bağımsızlık meşalesine dahli manasını taşımaktadır. Artık Türk milleti topyekûn mücadeleye girişmiştir.



seferberlik


Tekakif-i Milliye Emirleri halktan neler talep ediyordu ona bakalım. Emirlerin ilk maddesi alınan kararların uygulanışı, kusursuzca dağıtımının ne şekilde yapılacağına dair hükümleri içeriyordu.


-2. Madde : Ülkedeki her ailenin birer kat çamaşır, birer kat çorap ve çarığı orduya ulaştırmak üzere Tekalif-i Milliye komisyonuna teslim etmesini içeriyordu.


-3. Madde : Tüccarın ve halkın elinde bulunan çamaşırlık bez, Amerikan patiska, pamuk, yıkanmış veya yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye yarayan her cins kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa (ince meşin), taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, dikilmiş veya dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tek çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve yapılmış nal mıh, yem torbası, yular, belleme, kolon, kaşağı, gebre, semer ve urgan stoklarından %40’na, parası daha sonra ödenmek üzere el konuluyordu.


-4. Madde : Eldeki buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvan, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay ve mum stoklarından yine %40’na, parası daha sonra ödenmek üzere el konuldu.


-5. Madde: Ordu ihtiyacı için alınan taşıma araçlarının yanı sıra, halkın elinde kalan taşıma araçları ile ayda bir defa olmak üzere, yüz kilometrelik bir uzaklığa kadar, parasız askerî taşıma yapılması zorunlu kılındı.


-6. Madde: Ordunun giyecek ve beslenmesine yarayan tüm sahipsiz mallara el konuldu


-7. Madde: Halkın elinde bulunan, savaşta işe yarayacak tüm silah ve cephanenin Tekakif-i Milliye komisyonuna teslim edilmesi isteniyordu.


seferberlik

-8. Madde: Benzin, vakum, gres yağı, makine yağı, don yağı, saatçi yağı ve taban yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan maddeler ve bunlara benzer malzeme ile sülfürik asit stoklarının %40’na, ordu adına el konuldu. El konulan malzemelerin parası daha sonra ödenecekti.


-9. madde: Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, arabacı esnafları ve imalâthaneleriyle, bu esnaf ve imalâthanelerin iş çıkarabilme güçleri, kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek ustaların adlarıyla birlikte sayıları ve durumları saptandı.


-10. Madde: Halkın elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla kağnı arabalarının, bütün donanım ve hayvanlarıyla birlikte ve binek ve top çeken hayvanlar, katır ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının %20’sine, ordu adına el konuldu. Tekakif-i Milliye Emirleri neticesinde halktan toplanan gereçlerin bazıları şu şekildedir:


  • -426.603 adet don.

  • -452.672 adet gömlek.

  • -60.608 adet mintan.

  • -334.934 adet çarık.

  • -363.285 adet çorap.

  • -188.158 metre elbiselik kumaş.

  • -35.699 kg. Kösele

  • -280.410 kg. Tiftik

  • -1.890 ton 586 kg un

  • -16. 703 ton 703 kg buğday

  • -14.074 ton 703 kg arpa

  • -224 ton 627 kg şeker


türk tarihi

Tekalif-i Milliye komisyonlarınca toplanan ve parası sonra geri ödenmek üzere alınan malların toplam değeri 6.003.663 Türk lirasıdır. Devlet bu paranın 4.340.540 lirasını 1923 yılında geri kalanının tamamı ise 1929 yılına kadar ödemiştir.


Kütahya-Eskişehir Muharebesinde mağlup olan Türk ordusu toplanan gereçlerle yeniden yapılanma yaşamış, kaybettiği gücünü yeniden kazanmıştır. Kesin zafer almak için hücuma geçip Türk milletinin nefesini kesip Ankara’yı postallarının altına halı etmek gayesiyle harekete geçen Yunan kuvvetleri, Sakarya nehrinin kenarında halktan aldığı güçle kefenini sevdiğinin yadigarı ipekli mendil gibi cebinde taşıyan Türk ordusuyla karşı karşıya geldi. 22 gün ve gece süren çetin muharebeler neticesinde zafer Türk ordusunundu. Türk milleti son takatiyle topyekûn bağımsızlığa koşuyordu. 26 Ağustos 1922 günü düşmanı Anadolu’dan tamamen silip süpürmek üzere sabah saat beşte Türk topçusunun ateşiyle Büyük Taarruz başladı. 30 Ağustosta düşman kuvvetleri tamamen çembere alınmış ve karşı koyma kabiliyeti tamamen bitmişti. Türk kuvvetleri 2 Eylül’de Uşak’a girdi ve Yunan başkomutanı General Trikopis’i esir aldı. Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir’e girmiş, 18 Eylül’de anayurtta düşmandan eser kalmamıştı.


Türk milleti bağımsızlığını canı, kanı, malı, boğazından geçecek bir lokmasını dahi ordusuna pay ederek kazanmıştır. Bu günlerde cumhuriyet bir asrı geride bırakmak üzere. Cumhuriyet bize emsali görülmemiş bağımsızlık mücadelemizin hatırası ve armağanıdır. Bize, Türk gencine düşen mazisi ile iftihar etmek, o günlerde hava yerine barut solumuş ecdadına minnet ve saygı duymaktır. Öyle zamanlar gelecek ki devletin başındakiler Damat Ferit gibi olacak ama karşılaşılan her gaflettin karşısına Türk genci Kuvayı Milliye olarak dikilecektir.


Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun....






bottom of page