top of page

Türk Kanun-ı Medenîsi’nin Kabulü



Aylin ŞİMŞEK

2019

Türk Kanun-ı Medenîsi

Kabul Edilme Süreci





Cumhuriyetin ilanından sonra Osmanlı’dan devralınan hukuk sisteminin toplumun ihtiyaçlarını karşılayamaz nitelikte olduğunun anlaşılması ve toplumun bulunduğu durumdan başka yönlere götürmek amacıyla hukuk alanında önemli yapısal değişikliklere girişilmiştir.

Yeni kurulan Türk devletinin iki temel dayanağı cumhuriyetçilik ve lâiklikti.

Çağdaşlaşmak Yeni Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığı ile son derece yakından ilgili bir konudur. Atatürk, Batı’nın kendi ölçülerinde olmayan az gelişmiş ülkeleri ezdiğini ve sömürdüğünü görmüş ve öncelikli olarak bunu engellemek için Batı’nın ölçülerine uygun bir hukuk sistemine yönelmiştir. Bu bir taklit veya öykünme değil, doğrudan doğruya varlık-yokluk sorunu olarak ele alınmıştır.

Bunu gerçekleştirmek için öncelikli olarak aklın ve bilimin esas alınması gerekiyordu. Bu da ancak lâik bir devlet ve toplum modeli oluşturarak mümkündü. Lâik bir devletin kurulabilmesi için öncelikle devletin tüm kurumlarının dinsel kurallardan arındırılması şarttı. Bu nedenle hukuk sistemindeki dinsel kurallar kaldırılmalı ve kanunlar dinin etkisinden kurtarılmalıydı.

Atatürk, her alanda olduğu gibi hukukta da hızlı, köklü ve nitelikli değişiklikler yapmıştır. Atatürk’ün hukuk devrimi düşüncesinin varlığının ilk işaretini, 1 Mart 1922’de, Büyük Taarruz’dan aylar önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü toplantı yılını açarken yaptığı konuşmada görmekteyiz. Bu konuşmada, adaletin mevcut kanunlarla dağıtılamayacağı, kanunlarımızın uygar ülkelerin kanunlarının düzeyine çıkartılacağı ve Mecelle’nin yenileşmesi gereğini ifade ederken; uygar ülkelerde birbirine pek benzeyen medeni kanunlardan yararlanılarak yeni bir medeni kanun hazırlanacağına da üstü kapalı biçimde değinmiştir. Ayrıca yargıçlarının durumunun ve mahkemelerin düzeltileceğinden söz eden Mustafa Kemal Paşa, yeni hukukçuların yetiştirilmesi için bir hukuk fakültesinin kurulacağını açıklamış olsa da Büyük Taarruz hazırlıkları bu planın uygulanmasını geciktirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmalarından da anlaşılacağı gibi, Türk hukuk devrimi kısa vadede düşünülmüş ve anlık sorunlara çözüm bulmak için öngörülmüş bir girişim değildir.

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1924’te Büyük Millet Meclisi’nin ikinci dönem birinci toplantı yılını açarken verdiği söylevde: “Teşkilat ve ıslahat-ı adliyeye verdiğimiz ehemmiyeti, nasıl ifade etsek azdır... Fakat bundan mühim olan nokta; adli telakkimizi, adli kanunlarımızı, adli teşkilatımızı, bizi şimdiye kadar şuuri, gayri şuuri tesir altında bulunduran, asrın icabatına gayri mutabık revabıttan (çağın gereklerine uymayan bağlardan) bir an evvel kurtarmaktır. Millet, her mütemeddin memlekette olan terakkiyat-ı adliyenin, memleketin ihtiyacatına tevakkuf eden (ülkenin gereksinmlerine karşılık veren) esasatını istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına tabi olarak adliyemizde her güna tesirattan cesaretle silkinmek ve seri terakkiyata atılmakta asla tereddüt olunmamak lazımdır. Hukuk-u medeniyede, hukuk-u ailede takip edeceğimiz yol olacak ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere merbutiyet; milletleri uyanmaktan meneden en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde kâbus bulunduramaz.”



Atatürk’ün bu konuşmasından da görmekteyiz ki hukukta ilerlemeye giden adımların asrın ihtiyaçlarına uygun biçimde, cesur ve tereddütsüz olarak atılacağını, Medeni Kanunun hazırlanmasında takip edilecek yolun medeniyet yolu olacağını belirterek, hukuk devriminde takip edilecek çizgiyi ortaya koymuştur.

Bu konuşmadan sadece iki gün sonra 3 Mart 1924’te, “3 Mart Devrimleri” olarak bilinen devrimler gerçekleşmiştir. Halifelik kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiş, şer’i mahkemeler kaldırılmıştır. Böylelikle, lâik hukuk düzeni için gerekli siyasal ortam hazır hale getirilmiştir.

Hukukta reform değil, devrim yapılması kararı alınmıştır. Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) Bey kararı şu şekilde açıklamıştır: “Türk ihtilalinin kararı, Batı Medeniyetini kayıtsız şartsız kendisine mâl etmek, benimsemektir... Bu prensip bakımından kanunlarımızı oldukları gibi Batı’dan almak zorundayız.”

Günün koşullarına uygun bir Medeni Kanun hazırlamak amacıyla dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) Bey tarafından İsviçre Medeni Kanunu’nu Türkçeye çevirmek için kurulan komisyon çalışmalarına 11 Eylül 1924’te başlamıştır. Çeviri 24 Aralık 1925’te tamamlanmış ve Türk Medeni Kanunu Tasarısı olarak Meclis’e sunulmuştur. Tasarı 17 Şubat 1926’da TBMM’de görüşülmüş ve 743 sayılı Türk Medeni Kanunu olarak kabul edilmiştir. Bu kanunun kabul edilmesinden iki ay kadar sonra bu kez, Türk Medeni Kanununun devamı niteliğindeki Codes des Obligation’dan yararlanılarak hazırlanılan Borçlar Kanunu da çıkarılmıştır. İtalya’dan Ceza Kanunu ve Almanya’dan Ticaret Kanunu alınmıştır. 1926 yılı içerisinde Türk hukuk sisteminin yapısı ve niteliği tümüyle değiştirilmiş ve Batı’dan alınan kanunlar sayesinde, Türkiye çok farklı bir hukuk çevresine girmiştir. Kanunların alınmasından kısa bir süre önce, bu kanunları uygulayacak olan çağdaş hukukçuları yetiştirmek amacıyla 5 Kasım 1925’te Ankara’da Hukuk Mektebi açılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Hukuk Mektebi’nin açılışında yaptığı konuşmada; yeni ve çağdaş kanunlara duyulan ihtiyaca değinmiş ve bu okulun yeni bir hukuk nesli yetiştirmek için açıldığını dile getirerek, hukuk devrimin dayandığı temel ilkeleri açıklamıştır.

17 Şubat 1926’da Medeni Kanun Tasarısının görüşülmeye başlanmasından sonra ilk sözü Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt almıştır: “Bu kanunları devrimin büyük liderlerinin ilhamından aldığım gür verimlilikle düşünerek teklif ettim. Bu kanunlar devrimin anlam ve kavramını belirteceklerdir. Devrimin anlam ve kavramını belirten bu kanunların yayımı iledir ki Türk halkı, devrimden, devrimin verimliliğinden yararlanacaktır. Bu kanunların en önemlisi bulunan ve Türk’ün sosyal yaşantısında devrimin gereklerini ve durumunu anlatacak olan bu medenî kanun dünyanın uygarlık âleminin en tanınmış yazarlarınca beğenilen bir uygar yapıttır. Bize de memleketimizin enseçkin hukukçuları tarafından aktarılmıştır. Dokuz yüzden çok maddeyi içine alan Medenî kanunumuzun en önemli bölümlerini özellikle aile,hukuksal kuruluşlar, miras sorunları ve mallarla ilgili haklar meydanagetirmektedir.Türk tarihinin, benim anlayışıma göre en acındırıcı insanıTürk kadınıdır. Yenitasarının aile kuruluşu ve miras hükümleri şimdiyekadar istenildiği zaman kolundantutularak bir tutsak gibi yerden yerevurulan fakat dünya kurulalı beri hanım olanTürk annesini gereken saygılı yerine getirecektir. Türk annesini gerçek ve saygı değeryerine getirecekolan bu kanun, unutmamak gerekir ki, aynı zamanda Türktoplumunu en güçlü ve en temelli bir surette kuvvetlendirmiş olacaktır.”

Medeni Kanunun bu denli önemli olması, insan ve toplum yaşamı ile en fazla ilgili kanun olmasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki, kişinin doğumundan, hattâ doğum öncesi ana rahmine düşmesinden başlayarak ölümünden sonraya kadar, özel hukuk açısından önemli olan bütün yaşam ilişkileri Medeni Kanun tarafından düzenlenmektedir.

Medeni Kanunun kabul edilmesinden sonra Türk aile yapısında da büyük değişikliklermeydana gelmiştir. Çağdaş bir toplum için hayatî önemi taşıyan yeni ve ileri bir ailedüzeni yaratılmıştır. Çok kadınla evlilik yerinetek kadınla evlilik; evlenme akdinindinsel bir nitelikten lâik bir yapıyakavuşturulması; evlilikte kocanın tek başınaegemenliği yerine, erkek ilekadın arasında eşitliğin getirilmesine çalışılmıştır.Bununla birlikte MedeniKanunun kadın-erkek eşitliğini mutlak olarak sağladığı veyabunugerçekleştirebilecek bir nitelikte olduğunu söylemek mümkün değildir.

Medeni Kanun ile ailenin kurulması ve bozulması devlet kontrolünealınmıştır.Ailenin kurulmasını sağlayan resmî nikah uygulamasınageçilmesi son derece ileri biradımdır. Bu uygulamaya ve uygulamaylailgili temel kurallara toplumdan ciddî birdireniş gelmemiştir. Bununlabirlikte Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan bazı yadırgamalar, şikayetler ile kanunu ihlal ve ihmaller görülmüştür.

Türk kadınına eğitim, miras, meslek seçme ve çalışma gibi alanlarda genişhaklarsağlayan Medeni Kanun, kadınların siyasal haklar elde etmeleriiçin de önemli bir basamak olmuştur. Türk kadını 1930 yılında belediyeseçimlerine, 1934 yılında isegenel seçimlere katılma hakkını elde etmiş vesiyasal haklar konusunda Avrupa'daki hemcinslerinin önüne geçmiştir.Türk Medeni Kanunun istisnasız bir şekilde toplumun tüm kesimleri tarafından aynı oranda benimsendiğini ve uygulandığını iddia etmekmümkün değildir. Kadın-erkek eşitliği, tek kadınla evlilik, resmî nikah veboşanmagibi olaylarda hala eski sistemde ısrar edenlerin bulunduğu birgerçektir.Bu türuygulamalar Medeni Kanunun eksik veya toplumunyapısına uygun olmamasındandeğil, Türkiye'nin sosyal ve ekonomikyapısından kaynaklanmaktadır. Kentleşmenin artması, eğitimolanaklarının yaygınlaşması ve sanayileşmenin hız kazanmasına bağlıolarak kanun ihlallerinin de gün geçtikçe azalacağı bir gerçektir.

İsviçre Medeni Kanunun kabul edilmesindeki etkenler arasında dilinin basit, açık ve hâkime geniş takdir yetkisi veren bir karaktere sahip olması da yer almaktadır. Bu kanun hem uygulama kolaylığı, hem de içtihatları Türk toplumunun bünyesine uygun bir medeni hukuk yaratabilmesi açısından çok uygundur. Ayrıca o dönem için en yeni, kadın-erkek eşitliğine dayanan ve demokratik bir devletin ihtiyaçlarını karşılayabilir niteliktedir. Bunlardan başka İsviçre Medeni Kanunun alınmasında ki bir diğer etken dönemin Adliye Vekili olan ve Atatürk’e yakınlığı ile bilinen Mahmut Esat Beyin İsviçre’de hukuk öğrenimi görmüş olmasının büyük rolü olmuştur.




Kaynaklar


• Nadir Latif İslam, "Hukuk Reformu ve Stratejisi Üzerine Genel Görüşler", I. Türk Hukuk Kongresine Sunulan Tebliğler, Türkiye Barolar Birliği Yay., Ankara 1972, s. 9.

• TBMM Zabıt Ceridesi, I. Devre, 18. Cilt, s. 4-5.

• Tutanak Dergisi, 17.2.1926 tarihli 57. birleşim

• Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, Atatürk Araştırma Merkezi, 4. Baskı, Ankara 1989, s. 248-252.

• Velidedeoğlu, Türk Medeni Hukuku, I. Cilt, I. Cüz, Umumi Esaslar, İstanbul 1968, s. 35.

• Ataay, "Atatürk'ün Laiklik Anlayışı ve Medeni Kanun", Cumhuriyet Döneminde Hukuk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 50. Yılı Armağanı, İstanbul 1973, s. 20



bottom of page