top of page

Vefakar Şehzade; Aleaddin Bey.


- [x] Orhan Gazi’nin gölgesinde, vefakar şehzade; Aleaddin Bey.



Adı kaynaklarda, Ali ve Ali Erden şeklinde geçtiği görülür. Kuruluş dönemi Osmanlı tarihi belgeler ve kaynak açısından günümüz Cumhuriyet dönemi kaynaklar kadar henüz zengin değildir. Aleaddin bey, hakkında elde ettiğimiz bilgiler ya kaynak yetersizliği yahut da elimizde bulunan kaynaklar neticesinde şüphe duymaktayız. Lakin şu var ki Vakfiyesinde adı ‘Aleaddin’ olarak geçer. Orhan bey’in ana ve baba bir küçük kardeşidir.

Alaeddin Paşa, Balad'ın kızıyla evlendi ve bu evlilikten yaklaşık sekiz çocuğu oldu;


Kılıç Bey: Çocukları vardı.

Hızır Bey: Çocukları vardı.

Mehmed Bey: Bir oğlu ve bir kızı vardı.

İbrahim Bey: Bir oğlu ve bir kızı vardı.

Şahi Çelebi: Bir kızı vardı.

Taci Hatun

Ayşe Hatun

Paşa Hatun


Babasının son zamanlarına kadar bazan Bilecik’te dedesi Şeyh Edebâli’nin, bazan da Yenişehir’de babasının yanında kaldı. Osman Gazi’nin ölümünden sonra, ahî reislerinin ittifakıyla ağabeyi Orhan’ın beyliğe geçmesi üzerine muhtemelen bir süre ordu kumandanı oldu, fakat ardından inzivaya çekildi. Bir rivayete göre ise babasının sağlığında ordu kumandanı bulunan Orhan’ın “bey”lik teklifini ve baba mirasını reddetti; sadece Bursa’nın Kete bölgesindeki Kotra (Kudra) arazisini almakla yetindi. Fakat Alâeddin Bey’in, Orhan Gazi ile Bizans İmparatoru Andronikos arasında Maltepe’de yapılan savaşta ordu kumandanı olduğu bilinmektedir.

Mezarı babasının Bursa’daki türbesindedir. Bursa’nın Kükürtlü semtinde bir tekkesi, Kaplıca başında da iki camii vardır. (1522) tarihli Bursa evkafına ait bir tapu defterinde torunlarının adları geçmektedir. Bazı kaynaklarda, o devirde yaşamış ve hânedan mensubu olmayan bir başka Alâeddin Paşa ile karıştırılan Alâeddin’in gerek vakfiyesinde gerekse tahrir defterindeki sıfatı “bey”dir.


Alâeddin Bey’in en önemli icraatı, Osmanlı Beyliği’nin idarî ve askerî yöndeki teşkilâtlanmasında gösterdiği faaliyetlerdir. Ordu kumandanlığı sırasında, Osmanlı askerini öteki Anadolu beyliklerinin askerlerinden ayırmak için askerlerin serpuşlarının rengini kırmızıdan beyaza çevirtmiş, Çandarlı Kara Halil ile birlikte ilk defa dâimî yaya ve müsellem birliklerinin kurulmasına ön ayak olmuştur. Ordunun öteki birliklerinin de teşkilâtlandırılması, hatta Osmanlılar’da divan teşkilâtının kurulması, divanda burma sarık giyilmesi ve para bastırılması Alâeddin Bey’e atfedilirse de bunlar hakkında şimdilik kesin hüküm vermek mümkün değildir.

Alâeddin Bey, tahttan feragat edip bir süre Bursa'nın batısında bulunan Fodra köyündeki (bugünkü Alaaddinbey Mahallesi) tekkede dervişlik yapmayı tercih etmişti ancak kimi kaynaklara göre Orhan Bey'in daveti üzerine vezirlik görevini kabul etti ve Orhan Gazi fetihlerle meşgulken Osmanlı Devleti'nin ilk veziri olarak idari yapılanma ile uğraştı. İki kardeş arasındaki yakınlık, bazı tarihçiler tarafından Musa ve Harun peygamberler arasındaki ilişkiye benzetilmiştir.


Alâeddin Bey'in vezirliği konusu, hakkındaki tartışmalı konulardan birisidir. Kimi tarihçiler onun Orhan Gazi'nin veziri olup orduda düzenlemeler yaptığı fikrini reddetmiştir. Örneğin İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı tarihi yazarlarının bu konuda yanıldığını; ilk Osmanlı veziri Alâeddin Paşa'nın, Alâeddin Bey'den farklı bir kişi olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Bazı kaynaklar ilk vezirin ismini "Alaaddin Paşa bin Hacı Kemaleddin" ve "Hacıkemalettinoğlu Alaaddin Paşa" şeklinde verirler ve buna göre ilk vezir Osman Bey'in oğlu değil "Hacı Kemalettin" adlı bir kişinin oğludur.


Şehzade Alâeddin Bey, Osmanlı tarihinde "Paşa" unvanını kullanan ilk hanedan üyesiydi. Erken Osmanlı bürokrasisinde genellikle vezirler tarafından kullanılan bu unvan geç Selçuklu ve erken Osmanlı döneminde ulema ve şeyhler tarafından kullanılmaktaydı. Alâeddin Bey, bir süre vezirlik ve ordu komutanlığından sonra tekke yaşamına döndü. Kükürtlü'deki tekkesinde yaşadı. Hayırseverliği ile tanındı. Kaç yaşında ve hangi nedenle öldüğü kesin olarak bilinmez. 1333 yılında Bursa'da öldüğü düşünülür. Bazı kaynaklar bir savaşta şehit düştüğünü de bildirirler. 1333 yılında Biga Kalesinde hayatını kaybettiği de söylenmektedir. Oğlu Hızır Bey aracılığıyla soyu devam etmiştir.


Kaynakça; TDV ‘Türkiye Diyanet Vakfı’ ansiklopedisi




bottom of page